Konuşmak ciddi anlamda bilişsel bir çaba gerektirir. Anlatılacakların kurgulanması, sıraya konulması, en uygun kelimelerin seçilmesi, duyguların ve vurguların eşleştirilerek bir bütünlük sağlanması karşımızdaki kişide güven yaratmak için sürekli olarak kontrol etmemiz gereken bileşenlerdir.
Bu zorlukların da ötesinde odaklanma ve konuşma becerilerimiz “düşünen beynin” işi olduğu için konuşurken dikkatimizi karşımızdakine vermemiz de güçleşir. Çünkü an itibarı ile sadece ifadelerimize ve nasıl göründüğümüze odaklanırız. Oysa ilişkilerde uyumu yakalayabilmek ve bağ kurabilmek için karşımızdakini daha iyi tanımaya ihtiyaç duyarız. Ancak konuşan kişi hep biz olduğumuzda odak noktasının kayması ve zihnimizin sadece bizimle meşgul olması sebebi ile bu bilgilere ulaşamayız. Empati kuramadığımız için de karşımızdaki kişinin ne düşündüğünü, nasıl hissettiğini ve niyetini anlamamız mümkün olmaz.
Kendin olmak
Bu çerçevede, bizler konuşurken “sözde mükemmel” imajımızı ve diğerlerinin nazarındaki yerimizi koruyabilmek adına oldukça temkinli davranırız. Bulunduğumuz sosyal çevrede kabul görmek adına düştüğümüz en büyük hatalardan biri de başkalarının bizim hakkımızda olumsuz yargılara varabileceği endişesi ile kendimiz gibi davranmak yerine, olmamız gerektiğini düşündüğümüz veya olmamız beklenen o mükemmel kişinin görüntüsünü ümitsizce vermeye çalışmamızdır. Ancak burada yapacağımız tek bir hata bile tüm bu sistemin çökmesine neden olabilir. Bazen anlatacaklarımızı içselleştiremediğimiz, bazen de sosyal bir ortamın yarattığı baskı nedeniyle kendimizi doğru ifade edemediğimiz için sözlerimiz ve davranışlarımız arasında çelişkiler ortaya çıkabilir. Her iki durumda da karşımızdaki kişi bu durumu hisseder ve güven noktasında tereddütler yaşamaya başlar. Kendini korumak adına da sonraki ifadelerimizde duyduğu bu güvensizliği haklı çıkaracak ipuçları aramaya başlar. Pusuya yatmış bir şekilde “Acaba şimdi nasıl bir hata yapacak?” diye dinlemeye başlar ve bunu bize de hissettirerek bizi hata yapmaya zorlar.
Önce iyi bir dinleyici olmak gerek
İyi bir iletişimci olmak için iyi bir dinleyici olmak gerekir. Çünkü istediğimiz bilgiye ulaşabilmenin tek yolu karşımızdaki hakkında samimi bir ilgi ve merak duymaktır. Görüşme öncesinde bilinçli olarak kendi duygu ve düşüncelerimizi geçici bir süre askıya alabilir ve sadece karşımızdakine odaklanabiliriz. Bu yoğun dikkat ve odaklanma sayesinde tüm algılarımız aradığımız bu bilgilere açık hale gelir ve bizim için “görünmeyeni görünür kılmaya” başlarız.
Ayrıca, konuşmak tehlikeli de bir oyundur. Çünkü konuşmaya çok hevesli olursak dinleyenlerin tüm dikkatini üzerimizde toplarız ve insanlar bizi acaba şimdi “nerede hata yapacak” diye dinler. Karşımızdaki bizi sürekli olarak gözler ve kendi filtrelerine göre taraflı bir değerlendirme yapar. Böyle ağır bir sorumluluğu taşımak ve bağ kuramama riskini göze almak yerine önceliği karşımızdakine bırakabiliriz. Böylelikle hem bu baskıdan ve yükten kurtulmuş oluruz hem de ona kendini değerli hissettirmiş oluruz ki bu da bize güven ve takdir olarak geri döner. İlişkide gözlemci pozisyonuna geçerek avantaj yaratabilmek için bırakalım topla o oynasın.
Sabır ve nezaket
Dinleme konusunda çok iyi eğitilmiş kişiler bile karşısındaki konuşurken kendisini belli bir noktaya kadar tutabilir ve içten veya sözde bir saygıyla beklediği sırası geldiği anda da konuşmaya başlar. Hatta öyle anlar olur ki bir şeylerin yanlış gittiğini düşünerek iyi niyetle “Burada çok önemli bir ayrıntıya değinmek istiyorum” diyerek araya girer ve konuşmayı bölme ihtiyacı duyar. Konuşan kişi eksik bilgiyle yanlış bir değerlendirme yapsa da veya haksız olduğu su götürmez bir gerçek olsa da sözünü bitirmesini beklemek zorundayız. Çünkü hiçbir şey ama hiçbir şey konuşanın sözünden daha değerli olamaz ve hiç kimse ama hiç kimse sözünün kesilmesine tahammül edemez. Bu noktada göstereceğimiz sabır ve nezaket karşı tarafın da bizi konuşurken aynı şekilde dinlemesini sağlar.
Sorularla teyid etmek
Bununla birlikte onu sabırla dinlemek ve anladığımızı göstermek ona hak verdiğimiz anlamına gelmez. Ancak onu duyduğumuzu ve anladığımızı gösterebilmek aramızda güvenin tesis edilebilmesi adına çok önemlidir. Çünkü karşımızdaki kişi bize sesini duyuramadığını ve anlaşılmadığını düşünürse kendisini daha iyi nasıl ifade edebileceğini bulmak üzere kendi içine döner. Aynı anda iki farklı şeye odaklanamayacağı için zihni yeni konuşmasını kurguladığı sırada kulağının bizde olmayacağı gün gibi aşikârdır. İletişimi koparmamak adına karşımızdakine söz arasında “Seni doğru anlamış mıyım?” veya “Anlattıklarından çıkardığım kadarı ile…” gibi onu takip ettiğimizi gösteren ifadelere yer verebiliriz. Bunun ilk faydası, duyduğumuz şeylerin gerçekten anlatılmak istenen şeyler olup olmadığını görebilmektir. Diğer faydası da, konuşma sırası bize geldiğinde onun da aynı dikkat ve saygı ile bizi dinlemeye meyilli olmasıdır.